30 Ekim 2010 Cumartesi

Emre Belözoğlu


Bir orta saha futbolcusundan neler beklersiniz? Pres yapmasını mı? 2 yönlü oyun oynamasını mı? Defanstan kaptığı topu adam eksilterek ileri taşımasını mı? Şut çekmesini mi? Ara paslarla takımını atağa kaldırmasını mı? yoksa kaybetmeye tahammülü olmaması mı? Kuşkusuz bunlardan 2 tanesi ile ortalama bir orta saha oyuncu profili elde edersiniz; yok hepsi olsun istiyorsanız şu anda Türkiye de bunu sadece "O" yapabilmekte.. Yani Emre Belözoğlu.
Dün akşamki Bursaspor-Fenerbahçe maçında Emre bu saydığım özelliklerinden hepsini yerine getirdi. Koştu, pres yaptı, top dağıttı, çekilen şutların önüne kendisini siper etti.. Yapılabilecek ne var ise herşeyi Emre dün akşam yaptı ama ne var ki onun standartlarını yakalayamayan arkadaşları yüzünden Fenerbahçe 2 puanı bıraktı dün akşam.
3 as futbolcusundan yoksun Fenerbahçe aslında fena top oynamadı dün akşam. Emre önderliğinde müthiş presle rakibinin oyununu bozarak başladı maça fakat kanatların çalışmaması Fenerbahçe'yi zor durumda bıraktı. Mehmet Topuz bir kanat gibi değil de orta saha gibi oynarken Stoch ise tıpkı Galatasaray maçında olduğu gibi çizgi üzerinden içeriye adım atmadı.
Rakibinize orta sahada üstünlük kuruyorsanız bu sizin 1-0 önde başladığını gösterir fakat bu orta saha kuvvetinizi hücum oyuncularınız zenginleştirmesi gerekir ki bu orta sahanın emeğinin kazanca dönüşmesi anlamına gelir. Eğer hücum hattı olarak orta sahanın mücadelesini iyi bir hücum gücü ile taçlandıramıyorsanız, orta saha maçın ilerleyen anlarında fiziksel olarak çöker ve maçı kazanmak adına ele geçirdiğiniz orta saha üstünlüğü kaybolarak maçı kaybetmenizin önü açılır.
Dün akşam aynen böyle oldu maçta.. Stoch, Semih ve Mehmet Topuz istenilen hücum hattını oluşturamayınca gol Emre ve Alex in ortak yapımı ile geldi. Hücum hattı hiç birşey yapmamaya devam edince de golü ağlarında gördü Fenerbahçe. Dün akşam ligin en iyi top oynayan namağlup takımına karşı deplesmanda alınan 1 puan 3 eksikle fena sayılmaz.. Moralleri bozmadan yola devam etmeli Fenerbahçe ve gol atmak istiyorsa Dia ve Niang'a daha iyi bakmalı yada onların boşluğunu dolduracak oyuncaları maça iyi konsantre etmeli.

29 Ekim 2010 Cuma

Yeniden Blog


Futbolu milyonların tutkusu olan dünyanın en güzel hastalıklarından birisi olarak tanımlasak kimsenin bir itirazı olmaz sanırım yani en azından futbol tutkunları için. Hayatında herşeyin berbat gittiği bir dönemde bile, takımı galip gelen bir futbol aşığının yüzünde mutlaka herşeyi unutturan bir tebessümün nedenidir futbol. Böylesine güzel olan, yakın olan futbol üzerine birşeyler yazmanın beni çok mutlu edeceğini düşündüm ve bende ilk 3 yazımdan sonra futbol ile tekrar blog alemine dönmeye karar verdim. Futbol ile başlıyorum dedim ama aslında sadece futbol yazmayacağım bu sayfada ama ağırlık sanırım futbol üzerine olacak.
Blogun giriş resminde lucarelli'yi görmektesiniz. Bundan sonra futbol yazacağım dedim ya, lucarelli gibi olacak benim yazılarımda yani; gol olacak sevinçler yazacağız ama sevinirken bir elimiz havada yumruk olacak hayata, dillerimizde de isyan olacak bolca.. saygılarımla